Doğum travması, doğum esnasında annenin yaşamsal bir tehlike altında hissetmesi deneyimi ile ortaya çıkabilir. Bu yaşamsal tehlike annede pek çok farklı duyguyu tetikleyebilir; korku, çaresizlik, kontrolü kaybetme vb. (Beck, 2004)
Travmatik bir doğum hikayesi, annenin bu durum ile başa çıkamaması, yeterince destek görmemesi, doğum sonrası anneyi annelik sürecinde ve bebekle bağlanma sürecinde etkileyen bir unsur olabilir.
Doğum travması açısından önemli olan, annenin doğum deneyimini nasıl yaşadığı ve yaşadığı bu deneyimi nasıl anlamlandırdığı ve algıladığıdır. Hastane veya medikal ekip tarafından oldukça sıradan görülen bir doğum süreci, annenin deneyimi açısından zorlayıcı bir hikaye olarak algılanabilir ve kaydedilebilir.
Farklı ülkelerde doğum travmasına yönelik görülme sıklığı araştırmaları bulunmaktadır, bu araştırmalar doğum travması görülme oranının %33-45 civarında olduğunu işaret etmektedir. (Creedy, Shochet & Horsfall, 2000; Soet, Brack & Dilorio, 2003; Sawyers & Ayers, 2009; Alcorn, O’Donovan, Patrick, Creedy & Devilly, 2010; Sawyers, Ayers, Young, Bradley & Smith, 2012). Bu oranlar oldukça yüksek oranlardır, bu nedenle doğum ekibinin, doğuma dahil olan hastane personelinin, ebelerin, psikologların bu alanda eğitilmesi ve bilgilendirilmesi oldukça değerlidir.
Beck (2004)’te yaptığı araştırmada, 40 anne ile doğumdan sonra travma sonrası stres bozukluğunu araştırmıştır. Annelerden doğum hikayeleri araştırmacıya göndermesi istenmiş tüm hikayeler Colaizzi metodolojisi ile analiz edilmiştir. Bu araştırma sonucunda annelerin 4 alanda zorlandıkları ortaya çıkmıştır. İlk olarak kadınların doğumda ihtiyaç duydukları destek ve dikkati alamadıklarını belirtmişlerdir. Annelerle doğum sırasında yeteri kadar iletişim kurulmamıştır. Doğum sırasında anneler yeteri kadar kendilerini güvende hissetmemişler, kendilerini güçsüz hissetmişlerdir. Diğer bir ana konu doğum sağlıklı bir şekilde sonuçlansa bile doğumu gerçekleştiren annenin zorluğunun ifade bulmaması ve yaşadığı sürecin konuşulmaması olarak ortaya konmuştur.
Beck 2004 yılında yaptığı araştırma ile hastane ekibi tarafından hiçbir sorun oluşmadığı şeklinde yorumlanan doğumların bile anneler tarafından travmatik olarak algılanabileceğini ortaya koymuştur. Ayrıca annelerin doğum esnasında güçlenmeye ve desteklenmeye çok yoğun ihtiyaç duyduklarını belirtmiştir. Doğum sonrası, annenin yaşadığı zorluğun ve sürecin görmezden gelinmemesi, annenin doğumda gösterdiği tüm çabanın onure edilmesinin sürece değerli katkısı olacaktır. Ayrıca doğum esnasında, bebeğin hayatıyla meşgul olarak klinisyenlerin anneyi unutup, bebekle hakkında yaptıkları konuşmaların da, o sırada sürecin içinden geçen anne tarafından travmatik olarak algılanabileceğinin altı çizilmiştir. (Beck, 2004) Kadın doğum eyleminin tam ortasında ve hatta içindedir. Travmatik doğum, doğum ekibinin değil, kadının gözünden gerçekleşir.
Jackson D. meta-etnografik bir çalışma ile kadınların travmatik doğum algılarını ve deneyimlerini araştırmıştır. (Jackson D. ve ark, 2010) Bazı kadınlar için doğum, travmatik bir süreçtir. Bu travmatik süreç hem anneyi hem de bebeğin üzerinde uzun dönemli etkiler bırakabilmektedir. Jackson D. araştırmasında 6 ana temanın travmatik doğum deneyimlerinde öne çıktığını belirtmiştir; görünmez olmak, kontrolün kaybedilmesi hissetmek, kapana kısılmış hissetmek, doğum deneyiminin sık sık tekrarlayan görüntülerle geri geliyor olması, ilişkilerdeki zorlantılar, bedenlerinde güçsüz hissetmeleri gibi ana temalar araştırma bulgusu olarak paylaşılmıştır.
Doğumdan sonra travma sonrası stres bozukluğunun bilinen yaygınlığı %1,5 ile %6 arasında değişmektedir. (Beck, 2004) Yüzde olarak küçük bir pay gibi görünse de bazı kadınlar travmatik doğum deneyimleri yaşamakta ve sonrasında bebekle ilişki kurmada güçlük yaşamaktadırlar. Bu noktada sağlık ekibinin anneyi tüm süreçle ilgili açık, net, şefkatli ve kapsayıcı bir şekilde bilgilendirmesi, doğum sürecinde annenin söz hakkı olması, kadının doğumda güçlendirilmesi ve doğum eylemini ruh sağlığını koruyarak gerçekleştirebilmesi açısından da değerlidir.
Σχόλια